selam arkadaşlar....
aslında sadece kandil kutlamak için ufak bir yazı planlamıştım ama vazgeçtim..klavye nereye götürürse oraya doğru gidicek bugün....belli ki uzun bir yazı olacak,eğer bu yazıyı okumak için uzun buluyorsan,bir de Taksim'de sabahlamayı dene.......
öncelikle kandilimiz mübarek olsun....Allah (evet,tüm dövmelerime ve 'marjinal' görüntüme rağmen inancı kuvvetli biriyimdir ) tüm kalpleri ve gayb'ı bilendir...hakkımızda en hayırlısını versin...
ben yeri geldiği zaman hep söylerim..."evimde televizyon yok" diye...insanlar da her zaman şaşırır...henüz bunu doğal karşılayan biri ile karşılaşmadım....şaşkınlık biraz azalınca sorulan soru hep aynıdır; "neden?" .....
"BEN, BEYNİME TECAVÜZ EDİLMESİNDEN HOŞLANMIYORUM !!" ....
hep aynı cevabı verdim,vermeye de devam edeceğim....
"aaa...haber de seyretmiyorsun sen o zaman..." diyip aklınca aşağılamaya çalışanlara da bir soru sordum; "sen haberlerde sana gösterilenlerin doğru olduguna inanıyor musun? ben inanmıyorum" dedim...ve hep fark ettim ki karşımdaki insan inanıyor...
söyleyecek bir şey yok..yıllarca savunup durduğum fikrin,bugün gün gibi aşikar karşımda durması bana yetti....ama yetmeyen şeyler de vardı elbet....
geçtiğimiz cumartesi Taksim'deydim...pek de bir olay yaşadığımı söyleyemem...elbet gazdan az da olsa nasibimi aldım ama bir sonraki gidişimle kıyaslanınca deve de kulak değil,serçe tırnağımın yarısı kaldı....
pazartesi dükkanı kapadıktan sonra arkadaşlarla buluştuk,ver elini Taksim dedik,çıktık yola...limonumuz,sirkemiz,talcidli sularımız,maskemiz,pomadımız,tüm dışsal hazırlıklarımız tamamdı da,kimse içsel hazırlık yapmamız gerektiğinden bahsetmemişti....
ben bugüne kadar hiç bir gösteriye katılmış biri değilim,ama bu kez başka....başka oldugunu hissedemeyenler için üzgünüm...
o gecenin ayrıntılarına pek girmek istemiyorum...o gece sadece Taksim de değildik..Gümüşsuyuna da gittik,sonra sağ sağlim Taksim'e geri döndük...sağ sağlim diyorum çünkü,gerçekten de bir uzvumun sakat kalmasına çok yaklaştım....
"sevgili annem,sevgili Nurdan'ım....günlerdir bu paylaşımı yapmak istediğim halde,seyende yapmaktan sürekli kaçınıyorum...lütfen az sonra okuyacakların için endişelenip,ağlayıp arama...biliyorum çok zor bu senin için,ama lütfen seninle 'baş başa' konuştuğumuz şeyleri hatırla....'senin düşüncelerin farklı,sen farklısın' dediğin anların hatırına güçlü ol....'sen hiç bir şey anlatmıyorsun ki bana' diyerek serzenişte bulunma...hiç bir evlat annesinin 'o kadar 'güçlü oldugunu düşünmez,kıyamaz....eğer daha metanetli bir yapın olsaydı,belki de anlatacağım ilk insanım olurdun...seni her şeyden çok daha fazla seviyorum...ama ,yapmak istediklerimi sırf sen üzüleceksin diye yapamayacaksam meydana çıkıp direndiğim şeylerin anlamı kalmaz ....."
bu paragraf bir çoğunuza tuhaf gelebilir....zaten bu ara o kadar tuhaf şeyler yaşıyoruz ki sanırım artık şaşırtmaz da.....annem tanıdığım en güçlü kadınlardan biridir...çelişki gibi duruyor dimi ? ama değil....hayatta duruşu öyledir...bir çok özelliğimi de kendisinden almışımdır,bununla gurur da duyarım ama hastalık ,kazalar konusunda metanetli biri değildir...ama öyle olmasını çok isterdim...
sanırım 1,5 yıl önce idi...bir kaza geçirip düştüm ve yürüyemez duruma geldim...şöyle söyliyim; salondan banyoya gitmek yarım saatimi alıyordu....eşim beni ancak 40 dk da giydiriyordu...değil kendi başıma hareket etmek,yattığım yerde sağımdan soluma dönebilmek için çaba sarf ederken gözlerimden yaşlar süzülüyordu....(annem bunu da ilk kez duyuyorsun ama lütfen kızma....kendinden geçercesine ağlayıp üzülerek hastahanelik oldugun için ,bir şey oldugunda sana anlatmama kararım hala geçerlidir )...o günler yatakta geçerken çok şey düşündüm...çok şeyi sorguladım ama en önemlisi de bir çok şeyi fark ettim....
tıpkı pazartesi oldugu gibi....
pazartesi çil yavrusu gibi gazdan kaçarken duvara tosladım....büyük bir hızla....beni kimsenin itmediğine eminim...orası öyle bir yer değil...evde videoları izleyip ahkam kesmeye benzemez....orayı yaşamak gerekir anlamak için....gözlerimden yaş fışkırırken,öksürmekten helak boğazım bir yana bir de yıldızları saydım bir güzel .....
zaten göz gözü görmüyorken birilerinin kolumdan tuttuğunu ve beni çekiştirdiğini algıladım...bir yerlere sığınıp saldırını geçmesini beklemeye başladık....
benim gözlerim zaten hassastır...bir de gaz yiyince düşünün...en nihayet açabildiğimde yanımda kolumu tutan kızın bizim gruptan olmadığını,grubumdan kopmuş oldugumu fark ettim....ama fark ettiğim tek şey o değildi....
sol kulağım da korkunç bir ağrı ve duyma kaybı.....
10-15 dakikalık bir bekleyişten sonra telefonlara sarıldı herkes,dostunu,kardeşini aramaya başladı...bende hemen grubumdan birilerini aradım...buluştuk tekrar....beni yerden toparlayan grupla birleşip daha büyük bir grup olduk....
ben haricinde bir erkek arkadışımız da ayağından hafif yaralandı....ama olay soğudukça benim yaralanmamın boyutları gün yüzüne çıkmaya başladı...sol kulağım kesinlikle duymuyordu....saatler geçtikçe (tabi bir kaç ağrı kesicinin de etkisiyle) ağrı geçti ama işitme kaybı kaldı....
kendimizi toparladıktan sonra Taksim'e doğru yol aldık....yolda giderken iki grup kaynaştık,sohbete başladık...beni yerden kaldıranın iki kardeş oldugunu sonradan öğrendim...biri kız,diğeri erkek....ilginç diyaloglar yaşandı....
kız sordu "sana ne diyim? sibel mi? abla mı?"...."canın nasıl isterse" dedim...sibel dedi...."iyimisin şimdi,ben nasıl çarptığını gördüm...önce duvara kafanı vurdun sonra da yere yapıştın ..." deyince koyverdik kahkayı gitii :) bende "sümük gibiymişim" deyince gözlerimizden yaş fışkırana kadar güldük...öyleki grubun geri kalanı ne oldugunu sorunca cevap bile veremedik....
aslında komik bir diyalog değildi....ama zihin çok tuhaf bir şey...üzerindeki stresi bir şekilde boşaltman gerektiği zamanlarda ya öfke yolunu seçiyor yada böyle gülmeli kriz yollarını....bizim zihinlerimiz gülme yolunu seçtiği için şükürler olsun.....
krizi atlattıktan sonra ben bir sigara yaktım...bir süre sessiz kaldık....sonra dayanamayıp sordu:
"neden dövme yaptırdın ?"
"ilkini yaptırdığımda 19 yaşındaydım...ikincisini ise 24 yaşında yaptırdım...üçüncüsünü de dövmecilik yapmaya karar verdiğimde deneme için yapmıştım...ilki anneye bir başkaldırı idi...ikincisinde bilincimin yerinde oldugundan emin değilim...üçüncüsü de acemi oldugum için başkalarını kullanmak yerine kendimi kullanma uğruna ama en önemli ve kıymetlisi sonuncusu...inandığım ve düşünce sistemimin temel taşlarını önce resmettim,sonra da kendime kazıdım" dedim....
laf lafı açtı...eşimden,hayatımdan yaptığım işten konuştuk...cebini çıkarıp hemen Turuncu Oda'yı kaydetti....ve şu cümle ağzından kaçtı....
"senin gibi birini kurtaracağım hiç aklımdan geçmezdi...."
söylemesiyle özür dilemesi bir oldu....ben sadece gülümsedim....önemli olmadığını söyledim....ama dinletemedim....defalarca özür diledi...hiç gereği yokken....ve en sonunda bir cümle daha patlattı:
"ben senin gibileri gördüğüm zaman nefret duyuyordum biliyormusun? "
"neden?" dedim..."senin gibi başımı örtmediğim,oram buram dövmeli oldugu için mi?" ....."evet" dedi...."bu ne zamandı ?" dedim....şaşırdı...."nasıl yani?" dedi...."bir kaç saat önce beni yerden kaldırmamış olsaydın muttemelen daha kötü şeyler yaşacaktım...ama sen beni orada bırakmadın... kurtardın...hem de kendi canın pahasına...şimdi o nefret duyan kızla aynı kız oldugunu mu düşünüyorsun ?" dedim...."bilmiyorum" dedi....
daha bügün telefon açtı bana...."ben o kız değilim,artık biliyorum" dedi....
uzuun bir geceydi o gece....benim dizlerimde uyudu...ben saçları açık olmadıgı için türbanını okşadım...ağladık....bakıştık....bazen öyle bakışmalar oldu ki,sanki ruhlarımız gördük....
işte orası öyle bir yer ey dostlar....evden ahkam kesip,bana mail atarak "ne için direniyorsun ki?" diyenlere cevabım.....
ben niye direndiğimi biliyorum da....sen benim niye direndiğimi biliyor musun?
-günde kaç saat çalıştığını söylüyorsun
-günde kaç saat uyuduğunu söylüyorsun
-günde kaç saat evinle ilgilendiğini söylüyorsun
-günde kaç saat ıvır-zıvıra vakit harcadığını söylüyorsun da......
ben günde kaç saatini düşünmeye harcadığını henüz duyamadım....savunduğum hiç bir şeyi,altını özellikle çiziyorum,hiç bir şeyi tecrübe etmeden içime almam ben...almadım....almayacağım da.....ve eğer içime almışsam da artık kusmanın hiç bir yolu da yoktur....ta ki yeni bir hayat tecrübesi ile bir üst basamağa çıkana dek.....bu yüzden az biraz zahmet olacak ama,hazıra konmak yerine biraz düşünebilirsen ne için direndiğimide belki bulabilirsin.....
ve şunu da belirtmek isterim ki,orada olan herşeyin doğru oldugunu da düşünmüyorum....ama bu demek değil ki düşündüğüm herşeyi de ortaya sermek zorundayım....lütfen üslubunuza ve hitabınıza dikkat edin...size hala ılımlı ve yapıcı cevap veriyor olmam,bunun aksi davranışını bilmediğimi göstermez....yürüdüğüm,yürümek istediğim yolu gösterir....
lütfen buraya yorum yazan arkadaşlar alınmasınlar...bu söylemim tamamen gelen maillere yöneliktir...burada da aksi fikrini söyleyen arkadaşlarım oldu ama üslupları o kadar anlaşılır ki,bir şey söylemek için delirmiş olmak gerekir...ya da bir şeyleri düşünemiyor olmak.....
bir gece de ne öğrenilir ki diye düşünen çok insan tanıyorum...ama açın kulaklarınızı da iyi dinleyin....insan bir gece de,bir gün de,bir hafta da ya da bir ayda bir şey öğrenmez....insan ,bir an da bir şey öğrenir...tek bir an,bütün bir hayatın sorgusu olabilir....ve dikkat edin; anlarda bir şeyler yakalamış olan insanların iç dünyaları ,sürekli hayatının tamamına bakarak kendini yiyip bitirenlerden çok daha kalitelidir......
ben belki bir kulağımın işitimini kaybetmeye çok yaklaşmıştım ama düşünün,o kız arkadaş neyini kazandı...benim için bir kayıp gibi görünen o an,o arkadaş için neyin kazancıydı ?
tesadüf diye bir şey yoktur...hiç bir zaman inanmadım...sadece bilinmez vardır....henüz insan aklı ile algılayamadığımız bir bütün...işte o bütüne ulaşmak için yürüdüğümüz yollarda bazen kiminin kaybı diğerinin kazancı olur....
yargı kolaydır,kabullenmek zor....
ben seni bilmem,ben kendimi bilirim....
ben zoru severim de ,sen neyi seversin?
neyi seçeceğini ise sen bilirsin.....
şimdi gidiyorum.....ve tekrar hepimizin kandili mübarek olsun diyorum....
Ey Allah'ım....sen herkesin kalbini en iyi bilensin....gönlü güzelliklerle dolu olan kardeşlerimin el açıp ettikleri duaları duy,kabul et...niyetlerini bozmuş olanlarınkini ise kendilerine döndür....eğer kalbimde yolundan sapmışlık bulursan anlamam için yardım et,beni tekrar yoluna döndür....
huzurlu,sevgi ve barış dolu bir gece olsun efendim.....
aslında sadece kandil kutlamak için ufak bir yazı planlamıştım ama vazgeçtim..klavye nereye götürürse oraya doğru gidicek bugün....belli ki uzun bir yazı olacak,eğer bu yazıyı okumak için uzun buluyorsan,bir de Taksim'de sabahlamayı dene.......
öncelikle kandilimiz mübarek olsun....Allah (evet,tüm dövmelerime ve 'marjinal' görüntüme rağmen inancı kuvvetli biriyimdir ) tüm kalpleri ve gayb'ı bilendir...hakkımızda en hayırlısını versin...
ben yeri geldiği zaman hep söylerim..."evimde televizyon yok" diye...insanlar da her zaman şaşırır...henüz bunu doğal karşılayan biri ile karşılaşmadım....şaşkınlık biraz azalınca sorulan soru hep aynıdır; "neden?" .....
"BEN, BEYNİME TECAVÜZ EDİLMESİNDEN HOŞLANMIYORUM !!" ....
hep aynı cevabı verdim,vermeye de devam edeceğim....
"aaa...haber de seyretmiyorsun sen o zaman..." diyip aklınca aşağılamaya çalışanlara da bir soru sordum; "sen haberlerde sana gösterilenlerin doğru olduguna inanıyor musun? ben inanmıyorum" dedim...ve hep fark ettim ki karşımdaki insan inanıyor...
söyleyecek bir şey yok..yıllarca savunup durduğum fikrin,bugün gün gibi aşikar karşımda durması bana yetti....ama yetmeyen şeyler de vardı elbet....
geçtiğimiz cumartesi Taksim'deydim...pek de bir olay yaşadığımı söyleyemem...elbet gazdan az da olsa nasibimi aldım ama bir sonraki gidişimle kıyaslanınca deve de kulak değil,serçe tırnağımın yarısı kaldı....
pazartesi dükkanı kapadıktan sonra arkadaşlarla buluştuk,ver elini Taksim dedik,çıktık yola...limonumuz,sirkemiz,talcidli sularımız,maskemiz,pomadımız,tüm dışsal hazırlıklarımız tamamdı da,kimse içsel hazırlık yapmamız gerektiğinden bahsetmemişti....
ben bugüne kadar hiç bir gösteriye katılmış biri değilim,ama bu kez başka....başka oldugunu hissedemeyenler için üzgünüm...
o gecenin ayrıntılarına pek girmek istemiyorum...o gece sadece Taksim de değildik..Gümüşsuyuna da gittik,sonra sağ sağlim Taksim'e geri döndük...sağ sağlim diyorum çünkü,gerçekten de bir uzvumun sakat kalmasına çok yaklaştım....
"sevgili annem,sevgili Nurdan'ım....günlerdir bu paylaşımı yapmak istediğim halde,seyende yapmaktan sürekli kaçınıyorum...lütfen az sonra okuyacakların için endişelenip,ağlayıp arama...biliyorum çok zor bu senin için,ama lütfen seninle 'baş başa' konuştuğumuz şeyleri hatırla....'senin düşüncelerin farklı,sen farklısın' dediğin anların hatırına güçlü ol....'sen hiç bir şey anlatmıyorsun ki bana' diyerek serzenişte bulunma...hiç bir evlat annesinin 'o kadar 'güçlü oldugunu düşünmez,kıyamaz....eğer daha metanetli bir yapın olsaydı,belki de anlatacağım ilk insanım olurdun...seni her şeyden çok daha fazla seviyorum...ama ,yapmak istediklerimi sırf sen üzüleceksin diye yapamayacaksam meydana çıkıp direndiğim şeylerin anlamı kalmaz ....."
bu paragraf bir çoğunuza tuhaf gelebilir....zaten bu ara o kadar tuhaf şeyler yaşıyoruz ki sanırım artık şaşırtmaz da.....annem tanıdığım en güçlü kadınlardan biridir...çelişki gibi duruyor dimi ? ama değil....hayatta duruşu öyledir...bir çok özelliğimi de kendisinden almışımdır,bununla gurur da duyarım ama hastalık ,kazalar konusunda metanetli biri değildir...ama öyle olmasını çok isterdim...
sanırım 1,5 yıl önce idi...bir kaza geçirip düştüm ve yürüyemez duruma geldim...şöyle söyliyim; salondan banyoya gitmek yarım saatimi alıyordu....eşim beni ancak 40 dk da giydiriyordu...değil kendi başıma hareket etmek,yattığım yerde sağımdan soluma dönebilmek için çaba sarf ederken gözlerimden yaşlar süzülüyordu....(annem bunu da ilk kez duyuyorsun ama lütfen kızma....kendinden geçercesine ağlayıp üzülerek hastahanelik oldugun için ,bir şey oldugunda sana anlatmama kararım hala geçerlidir )...o günler yatakta geçerken çok şey düşündüm...çok şeyi sorguladım ama en önemlisi de bir çok şeyi fark ettim....
tıpkı pazartesi oldugu gibi....
pazartesi çil yavrusu gibi gazdan kaçarken duvara tosladım....büyük bir hızla....beni kimsenin itmediğine eminim...orası öyle bir yer değil...evde videoları izleyip ahkam kesmeye benzemez....orayı yaşamak gerekir anlamak için....gözlerimden yaş fışkırırken,öksürmekten helak boğazım bir yana bir de yıldızları saydım bir güzel .....
zaten göz gözü görmüyorken birilerinin kolumdan tuttuğunu ve beni çekiştirdiğini algıladım...bir yerlere sığınıp saldırını geçmesini beklemeye başladık....
benim gözlerim zaten hassastır...bir de gaz yiyince düşünün...en nihayet açabildiğimde yanımda kolumu tutan kızın bizim gruptan olmadığını,grubumdan kopmuş oldugumu fark ettim....ama fark ettiğim tek şey o değildi....
sol kulağım da korkunç bir ağrı ve duyma kaybı.....
10-15 dakikalık bir bekleyişten sonra telefonlara sarıldı herkes,dostunu,kardeşini aramaya başladı...bende hemen grubumdan birilerini aradım...buluştuk tekrar....beni yerden toparlayan grupla birleşip daha büyük bir grup olduk....
ben haricinde bir erkek arkadışımız da ayağından hafif yaralandı....ama olay soğudukça benim yaralanmamın boyutları gün yüzüne çıkmaya başladı...sol kulağım kesinlikle duymuyordu....saatler geçtikçe (tabi bir kaç ağrı kesicinin de etkisiyle) ağrı geçti ama işitme kaybı kaldı....
kendimizi toparladıktan sonra Taksim'e doğru yol aldık....yolda giderken iki grup kaynaştık,sohbete başladık...beni yerden kaldıranın iki kardeş oldugunu sonradan öğrendim...biri kız,diğeri erkek....ilginç diyaloglar yaşandı....
kız sordu "sana ne diyim? sibel mi? abla mı?"...."canın nasıl isterse" dedim...sibel dedi...."iyimisin şimdi,ben nasıl çarptığını gördüm...önce duvara kafanı vurdun sonra da yere yapıştın ..." deyince koyverdik kahkayı gitii :) bende "sümük gibiymişim" deyince gözlerimizden yaş fışkırana kadar güldük...öyleki grubun geri kalanı ne oldugunu sorunca cevap bile veremedik....
aslında komik bir diyalog değildi....ama zihin çok tuhaf bir şey...üzerindeki stresi bir şekilde boşaltman gerektiği zamanlarda ya öfke yolunu seçiyor yada böyle gülmeli kriz yollarını....bizim zihinlerimiz gülme yolunu seçtiği için şükürler olsun.....
krizi atlattıktan sonra ben bir sigara yaktım...bir süre sessiz kaldık....sonra dayanamayıp sordu:
"neden dövme yaptırdın ?"
"ilkini yaptırdığımda 19 yaşındaydım...ikincisini ise 24 yaşında yaptırdım...üçüncüsünü de dövmecilik yapmaya karar verdiğimde deneme için yapmıştım...ilki anneye bir başkaldırı idi...ikincisinde bilincimin yerinde oldugundan emin değilim...üçüncüsü de acemi oldugum için başkalarını kullanmak yerine kendimi kullanma uğruna ama en önemli ve kıymetlisi sonuncusu...inandığım ve düşünce sistemimin temel taşlarını önce resmettim,sonra da kendime kazıdım" dedim....
laf lafı açtı...eşimden,hayatımdan yaptığım işten konuştuk...cebini çıkarıp hemen Turuncu Oda'yı kaydetti....ve şu cümle ağzından kaçtı....
"senin gibi birini kurtaracağım hiç aklımdan geçmezdi...."
söylemesiyle özür dilemesi bir oldu....ben sadece gülümsedim....önemli olmadığını söyledim....ama dinletemedim....defalarca özür diledi...hiç gereği yokken....ve en sonunda bir cümle daha patlattı:
"ben senin gibileri gördüğüm zaman nefret duyuyordum biliyormusun? "
"neden?" dedim..."senin gibi başımı örtmediğim,oram buram dövmeli oldugu için mi?" ....."evet" dedi...."bu ne zamandı ?" dedim....şaşırdı...."nasıl yani?" dedi...."bir kaç saat önce beni yerden kaldırmamış olsaydın muttemelen daha kötü şeyler yaşacaktım...ama sen beni orada bırakmadın... kurtardın...hem de kendi canın pahasına...şimdi o nefret duyan kızla aynı kız oldugunu mu düşünüyorsun ?" dedim...."bilmiyorum" dedi....
daha bügün telefon açtı bana...."ben o kız değilim,artık biliyorum" dedi....
uzuun bir geceydi o gece....benim dizlerimde uyudu...ben saçları açık olmadıgı için türbanını okşadım...ağladık....bakıştık....bazen öyle bakışmalar oldu ki,sanki ruhlarımız gördük....
işte orası öyle bir yer ey dostlar....evden ahkam kesip,bana mail atarak "ne için direniyorsun ki?" diyenlere cevabım.....
ben niye direndiğimi biliyorum da....sen benim niye direndiğimi biliyor musun?
-günde kaç saat çalıştığını söylüyorsun
-günde kaç saat uyuduğunu söylüyorsun
-günde kaç saat evinle ilgilendiğini söylüyorsun
-günde kaç saat ıvır-zıvıra vakit harcadığını söylüyorsun da......
ben günde kaç saatini düşünmeye harcadığını henüz duyamadım....savunduğum hiç bir şeyi,altını özellikle çiziyorum,hiç bir şeyi tecrübe etmeden içime almam ben...almadım....almayacağım da.....ve eğer içime almışsam da artık kusmanın hiç bir yolu da yoktur....ta ki yeni bir hayat tecrübesi ile bir üst basamağa çıkana dek.....bu yüzden az biraz zahmet olacak ama,hazıra konmak yerine biraz düşünebilirsen ne için direndiğimide belki bulabilirsin.....
ve şunu da belirtmek isterim ki,orada olan herşeyin doğru oldugunu da düşünmüyorum....ama bu demek değil ki düşündüğüm herşeyi de ortaya sermek zorundayım....lütfen üslubunuza ve hitabınıza dikkat edin...size hala ılımlı ve yapıcı cevap veriyor olmam,bunun aksi davranışını bilmediğimi göstermez....yürüdüğüm,yürümek istediğim yolu gösterir....
lütfen buraya yorum yazan arkadaşlar alınmasınlar...bu söylemim tamamen gelen maillere yöneliktir...burada da aksi fikrini söyleyen arkadaşlarım oldu ama üslupları o kadar anlaşılır ki,bir şey söylemek için delirmiş olmak gerekir...ya da bir şeyleri düşünemiyor olmak.....
bir gece de ne öğrenilir ki diye düşünen çok insan tanıyorum...ama açın kulaklarınızı da iyi dinleyin....insan bir gece de,bir gün de,bir hafta da ya da bir ayda bir şey öğrenmez....insan ,bir an da bir şey öğrenir...tek bir an,bütün bir hayatın sorgusu olabilir....ve dikkat edin; anlarda bir şeyler yakalamış olan insanların iç dünyaları ,sürekli hayatının tamamına bakarak kendini yiyip bitirenlerden çok daha kalitelidir......
ben belki bir kulağımın işitimini kaybetmeye çok yaklaşmıştım ama düşünün,o kız arkadaş neyini kazandı...benim için bir kayıp gibi görünen o an,o arkadaş için neyin kazancıydı ?
tesadüf diye bir şey yoktur...hiç bir zaman inanmadım...sadece bilinmez vardır....henüz insan aklı ile algılayamadığımız bir bütün...işte o bütüne ulaşmak için yürüdüğümüz yollarda bazen kiminin kaybı diğerinin kazancı olur....
yargı kolaydır,kabullenmek zor....
ben seni bilmem,ben kendimi bilirim....
ben zoru severim de ,sen neyi seversin?
neyi seçeceğini ise sen bilirsin.....
şimdi gidiyorum.....ve tekrar hepimizin kandili mübarek olsun diyorum....
Ey Allah'ım....sen herkesin kalbini en iyi bilensin....gönlü güzelliklerle dolu olan kardeşlerimin el açıp ettikleri duaları duy,kabul et...niyetlerini bozmuş olanlarınkini ise kendilerine döndür....eğer kalbimde yolundan sapmışlık bulursan anlamam için yardım et,beni tekrar yoluna döndür....
huzurlu,sevgi ve barış dolu bir gece olsun efendim.....